Mustafa Temimhan Asma milyonlarca yıl boyunca süregelen varoluşunda en yakınında olan ve insanoğluna hayat veren bitkilerden biridir. Ve bu beraberlik üzümün şaraba dönüştürüldüğü bir süreç ile beraber binlerce yıldır başka bir kulvarda devam etmekte. Doğanın üretken, bilinemez, kontrol edilemez gücünün ürettiği bir meyvenin insan eliyle keder dağıtan, neşe veren, sağlıklı ve sosyal bir içeceğe döndürüldüğü bir sanat süreci bu. Mitolojik metinleri incelediğimizde bu süreç Dionysos Kültü olarak karşımıza çıkmakta. Dionysos’un bağların, meyvelerin ve şarabın tanrısı olmasıyla birlikte şiir, tiyatro gibi sahne sanatları ile birlikte anılması ve koruyucu tanrı olması da hep bu yüzden. Şarap yapım süreci de aslında bir nevi sanatsal üretim süreci olarak düşünülebilir. Bağın ilk gününden üzümün hasadına kadar geçen süreçte kontrol tamamen doğanın elindedir. Bizleri bekleyen sıkıntılar veya güzellikler doğanın öngörülemez gücü sayesinde oluşur. İklimin ne kadar sıcak gittiği, az veya fazla yağış aldığı, don olması, dolu yağması gibi doğa olayları bizim hasat sırasında elde edeceğimiz üzümün nasıl olacağına karar vermekte.
Terroir bir bağ alanını diğer bağlardan ayıran bir dizi özellik olarak düşünülebilir. Bağı oluşturan toprağın içeriği, yamaç eğimi, güneşlenmesi, yağmur alma gibi birçok farklılık bize o bağın özgünlüğünü verir. Her ne kadar aynı tür üzümü yetiştirdiğimizi düşünsek bile aslında çok özgün bir ürün elde ederiz. Şarap yapımcıları her yıl değişken yetişme sürecine sahip olan üzümden olabilecek en iyi şarabı yapmak için kendi bilgi ve tecrübelerine güvenirler. Şarapta son dokunuşları yapmak tamamen kişiseldir. Ve sonuçta yudumladığımız şarap, yapımcısının ve doğanın imzasını taşıyan bir sanat eseri. Fermantasyon sürecinin hangi koşullarda olacağı, süresi, nasıl bir dinlendirme uygulanacağı, kullanılacak fıçıların seçimi, birden fazla farklı şarabın karıştırılması ile elde edilen kupajın kararı sadece sanatsal dokunuşlar ile yapılabilmekte. Eğer her şey teknik dökümanlarda yazılanlara göre yapılsaydı bugün bu kadar çok çeşide sahip ve her biri diğerinden çok farklı şaraplar içemiyor olacaktık. Ve yine bu sanatsal dokunuşlar olmasaydı çok üst düzey şaraplar olmayacaktı. Sanatsal dokunuşlar ile şarap yapmak üreticilere bazen yetmiyor. Onlar şaraphane mimarisi, etiket tasarımları, festivaller gibi birçok başlık altında çoğaltabileceğimiz daha farklı sanatsal dokunuşlar da istiyorlar.
Özellikle İspanya’da şaraphane mimarileri oldukça özgün sanatsal dokuya sahip. İlk anda aklıma gelen örnek Rioja bölgesindeki Marques de Riscal şaraphanesinin bağlar içinde bulunan Avantgart sanat anlayışıyla yapılan oteli. Bu oteli dünyaca ünlü Kanadalı mimar Frank Gehry yapmış. Tarayıcınızda Marques de Riscal Frank Gehry kelimelerini arayarak şarap ile mimarinin bu özgün buluşmasını inceleyin lütfen. Şarap ile Resim sanatının buluşmasında önemli bir örnek olarak Fransa’nın Bordeaux bölgesinin en önemli şatolarından olan Mouton Rothschild gösterilebilir. Mouton şaraphanesi 1945 yılından bu yana şarap etiketlerini dönemlerinin en ünlü ressamlarına çizdirerek hazırlıyor. Bu etiketleri ve yaratı süreçlerini de bir müzede sergiliyor. Örneğin 1958 etiketini Salvadore Dali, 1969 etiketini Joan Miro ve 1973 etiketini Pablo Picasso’nun hazırladığını söylersem dediğim daha anlaşılır olacaktır sanırım. Bizden etiketlere örnek vermek gerekirse etiketlerini çok sevdiğim Chamlija şaraphanesini burada anmalıyım. Şaraphanenin çok iyi şaraplarının yanı sıra etiketlerine de ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Sevgili Mustafa Çamlıca’nın kızı olan İrem Çamlıca bir resim sanatçısı ve şişelerin üzerindeki tüm etiket tasarımları kendisine ait. Özellikle Narince, Papazkarası ve Sui Generis etiketleri benim favorilerim.
“Bağ, Şarap ve Sanat” buluşmasında harika bir festivalimiz var artık. Türkiye’ye ilk kez “3 yıldızlı Şaraphane” ünvanını getiren Chateau Kalpak şaraphanesinin yaklaşımı ilk günden itibaren “Wine is Art” olmuş. Kalpak 26 yıllık serüveninde şarap sanatının çok güzel örneklerine imza atmış bir şaraphane. Ancak bu güzel şaraplarla yetinmeyip bir sanat festivaline de imza atıyorlar. Sanatsal aktiviteler ne yazık ki ülke içerisinde giderek azalıyor ve zorlaşıyor. Bu nedenle çöldeki vaha gibi bu tür etkinliklere sahip çıkmamız gerekiyor. Böylesine anlamlı ve güzel bir festivali bizlere kazandıran ve destek olan Bülent Kalpaklıoğlu’na binlerce teşekkür. Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Int’l Ch Kalpak Art Festival 2019 Chateau Kalpak bağlarında yer almakta. Festival kapsamında bütün dünyadan 19 sanatçı katılıyor. Festival tamamen Berk-Bülent Kalpaklıoğlu tarafından finanse edilmekte ve hiçbir ticari beklenti içermemekte. Üretilen eserlerin hiçbiri ticari amaçla kullanılamamakta. Bu yılki festival 21-30 Haziran tarihleri arasında yapılacak. Çin, Hindistan gibi 12 değişik ülkenin sanatçısı ile 7 Türk sanatçı buluşacak.
23-30 Haziran tarihleri arasında Şarköy’de Ch Kalpak’ta misafir edilecek sanatçılar bu süreçte yaklaşık 60 adet eser üretecekler. Üretilen eserler 29 Haziran tarihinde Ch Kalpak’ta tüm güne yayılacak bir parti ile sergilenmeye başlayacak. Bu parti ve sergi herkese açık. Geçen yıl 300 kişilik bir şarap-sanatsever kitlesi tarafından izlenen bu sergiye katılmanızı tavsiye ederim